
Yolnâme (Özgürlük Mücadelesi)
Muhammed Salih
Ötüken Neşriyat, İstanbul 2002 ISBN: 978-975-437-386-8
Dil: Türkiye Türkçesi Türü: Kitap Alt türü: Hatırat
Dış bağlantı: http://www.otuken.com.tr/kitapdetay.asp?kitapID=339
Bu eseri üyemiz İskender temin etmiştir. Kaynağına ulaşmak için tıklayınız
Kendi kaleminden hatıraları… Muhammed Salih: “Bir kimsenin talih yüzüne gülecekse ancak bu kadar güler” demektedir. Elli yedi yıllık ömrünün ilk yedi yılı büyükannesinin anlattığı ilginç efsanelerin gölgesinde geçer, sonraki on yedi yılı değişik Sovyet okullarında israf edilir, on üç yılı kiralık ev aramakla harcanır, yedi yılı siyasete kurban edilir, son on üç yılı da sürgünde geçer. Beş evladı, on üç kitabı ve geleceğe sağlam inancı vardır. “Ömür yol, insan yolcudur. Ben yolda gördüklerimi yazdım. Bu kitaba bizden sonra aynı yoldan gelmekte olanlara bırakılan işaretler toplamı demek mümkündür. Bu işaretler onların yolculuğunda faydalı olursa, karşılaşacakları olur olmaz şeylerden onları haberdar edebilirse, kitap üzerine düşen vazifeyi yerine getirmiş olacaktır.”
Yorumlar:
Bu gün düşman gülüp, dost ağlayan gün, Umudunu yalnız Sana bağlayan gün, Ya Rab, bizi kolla, sim-siyah zağlar Bülbüller yerinde "çah-çah"layan gün Hadi Uluengin, Hurriyet 26.03.2002 Muhammed Salih'le... KARŞIMDAKI adam şair. Şair gibi şair. 'Eğer fırlatmasalardı beni yerden yere / Nasıl sıçrardım ki, düştüğüm yerden göğe' diyen gradoda bir şair. Sonra, karşımdaki adam aydın. Aydın gibi aydın. Prag'daki Pankras mahpusundan kendisiyle ayni kumaşta dokunmus başka bir entelektüele, Çekya Cumhurbaşkani Vaclav Havel'e 5 Aralik 2001 günü yolladığı 'Mahkumun Çehreyle Ayrılığı' başlıklı mektubunda, 'Gözaltına alınıp hücreye kapatılanlara mahkemeye çıkıncaya kadar ayna vermiyorlar. Ve, böylece ben kendi çehremden ayrıldım' diye yazan düzeyde bir aydın. Ve daha sonra, karşımdaki adam siyasetçi. Yere fırlatıldığı için göğe sıçramış kanatlarıyla ve aynaya ihanet etmediği için çehresinden ayrılmış erdemleriyle, 'siyaset' kelimesini onurlandıran bir siyasetçi. Karşımdaki adam Özbekistan muhalefet lideri Muhammed Salih!
* * *
İLKİN bir özeleştiri yapacağım. Biz 'sol kültür' geleneginden inen 'mürekkep yalamışlar' çok, çok uzun süre hem genel Türkçülük akımındaki, hem de jeo-politik Türklük dünyasındaki derinliği ıskaladık. Iskalamak ne kelime, hor gördük. Güldük. Burada, önce bizlerin zavalli 'sol' cehaletinden; sonra da Türkçülüğün ve Türklüğün 'zıt' (!) addettiğimiz siyasi kutbun 'tekel'inde bulunmasından veya onun 'tekel'ine bırakılmasından kaynaklanan bu körlüğün nedenlerine inecek değilim. Ama biline ki, artık o körlük bitti! Gözümüz açıldı. En azından, benimkisi açıldı. Şimdi gelelim, geçen gün uzun uzun konuşmak şansına sahip oldugum ve ortak dağarcığımız, ortak kıstaslarımız ve ortak 'yolname'miz itibariyle karşılıklı olarak leb demeden leblebiyi anladığımız Özbek aydın - şair - siyasetçi Muhammed Salih'e...
* * *
BİR; motor rol üstlendiği Özbekistan bağımsızlığı ertesinde derhal iç bünyede de demokrasi mücadelesi başlatan, fakat Taskent'te iktidarı gaspetmiş İslam Kerimov'un kendisini satın alabilmek için ayağı altına serdiği makam, post, para ve pulu elinin tersiyle iten Salih, hiç süphesiz ki mazisi ve kültürü itibariyle, Sovyet İmparatorluğu döneminde genel olarak 'dissident' denilen 'muhalif aydın' geleneğine uzanıyor. İki; ancak çok hayati bir farkı var! 'Başka dille veririm ben selamımı / Başka dille kahvaltıya davet ederler / Bu şehrin sokağında kör gibi beni / Başka dilin üç dört kelimesi dolaştırır' diye yazan Muhammed Salih hakim ulusunun, yani Rusluğun aidiyeti taşımadığından, ister istemez iki defa 'muhalif' kimlik yansıtıyor. Ve işte tam burada da 'Türkçülük' ırkçı bir dürtü olarak değil, bir 'kurtuluş uyarıcısı'; 'Turan' veya 'Kızıl Elma'nın pozitivist ülküsü olarak devreye giriyor.
* * *
ZATEN bu ülkünün ütopya boyutundan dolayıdır ki, despot Kerimov komünist dönemde kullandığı sopalı zaptiye, prangalı zindan ve tekmeli sürgün yöntemleriyle sonuç alamayınca, Salih'i 'haklayabilmek' için işi şimdi Moskova'da kiralık katil tutmaya ve Prag'da ajan beslemeye vardırmış olsa dahi, ERK partisi lideri yine de hiç tereddüte düşmeden, Özbekistan bağımsızlığını sonuna kadar sahipleniyor. 'Müstemleke münevveri' sıfatını taşımaktansa, beyaz-kızıl o müstemlekecilerin yapay sınırlara böldüğü ve bir gün tarihteki 'Türkistan' ismine yeniden kavuşacağına inandığı bağımsız coğrafyanın aidiyetinde, özgürlüklerden taviz vermedigi için sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış bir 'dissident aydın' olarak kalmayı yeğliyor. Nitekim, bu yurtsever aşktan, bu dürüst ülküden, bu entelektüel namustan ve bu gerçekçi siyasetten ötürüdür ki, Taşkent diktatörünü 'kollamak' için Ankara kendisini üç defa sınırdışı etmiş olsa bile, Salih Türkiye'ye belki biraz kırgın ama, kızgın değil... Zaten yarın, 'Omuzlamak için ayrılığı / Şart değil devlere has irade / Sıradan bir adam olsun yeter / Şöyle, başına ayrılık düşmüş bir adam' diyen Muhammed Salih'in ülkesine olan ayrılığına son vermek; en azından bu ayrılık süresini kısaltmak için Türkiye'nin ve Türkiye Türklerinin ne yapabilecegi konusu üzerinde duracağım.
...
Yorum
Bu eser hakkında henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yazan siz olun.