Çelo

Abbas Sayar

Ötüken Neşriyat,  İstanbul  2002  ISBN: 978-975-437-404-9

Dil: Türkiye Türkçesi  Türü: Kitap  Alt türü: Roman

Dış bağlantı: http://www.otuken.com.tr/kitapdetay.asp?kitapID=361

Bu eseri üyemiz İskender temin etmiştir. Kaynağına ulaşmak için tıklayınız

1973, Türk Dil Kurumu ödülü almıştır. Yazarın çiftçilik yıllarında biriktirdiği resim ve sözlerin Çelo’nun hak arama mücadelesi içerisinde mezcedilişidir. Umutsuz sevgi ve zorla evlendirilme konularını işler. "Demek Abi, hökümete başvurursak bu iş olur. Demek, aranırsa arazimi alırım. Aah, bana bir atalık, bir babalık etsen de malımı mülkümü el ellerinden kurtarsan… İki dünyada da duacın olurum." Türk köylüsünü görmek istediğiniz gibi değil, olduğu gibi görmek için okunması lüzumlu bir eser.

Yorumlar:

GELİBOLU BELGESELİ Profesör bir dostumun,” “Gelibolu Belgeseli”ni seyreden sekiz yaşındaki oğlumun İngilizlere acıdığını söylemesine çok üzüldüm” yakınmasını duyunca belgeseli izlemek ihtiyacını duydum. Gerçekten dostumun çocuğu haklı; öyle bir film yapılmış ki, seyreden “Yazık oldu Anzaklara” der. İşin garip tarafı, belgeselde de belirtildiği üzere pek çoğu Çanakkale’ye gönüllü gelmişlerdi. Birileri onları zorla getirseydi, belki belgeselde oluşturulmak istenen atmosfere hak verilebilirdi. Belgeseli yapanlar savaşın acı yönlerini, kaçınılmaz olsa da, insanlıkla bağdaşmayacağını vurgulayarak humanist bir çizgi sergilemek istemişler; fakat kantarın topuzunu epeyce kaçırmışlar. Dünyanın en kanlı savaşlarından biri avuç içi kadar kara parçasında cereyan etti. Sonuçları itibarıyla Çanakkale hiçbir savaşla mukayese edilemez. Bu savaşın baş sorumlusu Churchill sonuçlarını şöyle özetliyor; “Yenilmez armadamızın üçte biri sulara gömüldü, üçte biri kullanılmaz hale geldi. Başarısızlığımız savaşı iki buçuk yıl uzattı; sekiz buçuk milyon Avrupalı’nın ölümüne sebep oldu. Rusya’nın yönetimini komünistler ele geçirdi; bu olay vuku bulurken otuz milyon insan öldü. Rusya, Çin’i komünistleştirirken elli milyon Çinli hayatını kaybetti. Boğazı geçemeyince Müslümanların, diğer Asyalıların, Afrikalıların, Avrupa’nın ihtişamından şüpheleri başladı. Biz Hindistan, Pakistan, Bengaldeş’den, Arap dünyasından, diğer Avrupalılar da sömürgelerinden çekilmek zorunda kaldılar” Churchill yaşasaydı, herhalde sonuçlarına şunları da ilave ederdi; “Komünizm Rus milletinin ruhunu boşalttı; onda kurallara canlılık verecek hassa kalmayınca, Sovyet Rusya bir oranda dağıldı; dağılmanın da bu noktada kalmayacağını insanlık görecektir.”Yani henüz Çanakkale’nin sonuçları devam etmektedir. Bir buçuk saatlik bir belgeselde, on dört ay altı gün süren bir savaşın tam hikayesini beklemek haksızlık olur. Fakat o atmosferi yaşatacak daha isabetli olaylar ve isimler seçilebilirdi. Belli ki çok emek ve imkan sarfedilmiş. Bizim gibi ülkelerde en ucuz şey bilgidir. Birkaç gerçek uzmanla takviye edilseydi, daha güzel sonuç alınabilirdi. Çanakkale son dönem tarihimizin laboratuarıdır. Milli mücadelede adlarını gururla andığımız bütün kumandanlar Çanakkale’de Albay,Yarbay, Binbaşı olarak görev yapmışlardır. Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Kazım İnanç, Ali Fuad, Cafer Tayyar, Deli Halit ve daha pek çokları savaştılar. Belgeselin uzunluğu düşünülürse, Mustafa Kemal Atatürk yerli yerine oturtulmuştur. Ama Anzakların romantik mektupları uzun uzun okunurken, diğerlerinden tek kelime edilmemesine ne demeli? Vehip, Faik, Mehmet Ali, Trommer, Veber ve Çanakkale’de göğüslerini siper etmiş daha nice paşaların adlarının telaffuz edilmemesinin izahı mümkün mü? Savaşın kaderinde çok etkili olan 57. Alay’ın kumandanı Hüseyin Avni Bey gözardı edilebilir mi? Ki o, orada şehit oldu; komutayı ele Yusuf Ziya Bey aldı; o da şehit oldu; komutayı ele Hasan Fehmi Bey aldı; o da şehit oldu… Oranın ruhunu sergileyen Yüzbaşı Woiters’le Üsteğmen Mustafa Asım’ın kapışmalarını dile getirmemeyi anlamak mümkün mü? Hele Üsteğmen Nazif’in (Çakmak) şehadeti nasıl ihmal edilebilir? Yirmi altıncı Alay’ın kumandanı Kadri Bey’den, o bölgedeki yarılmayı önleyen Lütfü Beyden hiç söz etmemenin mantığı var mı? Yanlışlara gelince sayılamayacak kadar çok; birkaç örnek vermek icap ederse, ilk önce, 1915 yılının 19 Şubat’ında ilk mermi Çanakkale’ye düşmedi. İlk mermi 3 Kasım 1914’de, saat üçü on geçe Seddülbahir tabyalarına düştü. İki farklı resim gösteriliyor, ikisine de Selahaddin Adil Bey deniyor, aynı adammış gibi ele alınıyor. Halbuki Çanakkale’de iki farklı Selahaddin Adil Bey var; birisi Boğaz’daki müstahkem mevkilerde, diğeri Arıburnu’nda. Belgeselde Fransızların İngilizlerle beraber Seddülbahir bölgesine, Sığındere taraflarına çıktığı söylendi. Oysa ilk gün Fransız, Senegal, Tunus birlikleri Anadolu^daki Kumkale’ye çıktılar. Çıplakköy’den gelen Şevki Bey komutasındaki birliklerimiz tarafından denize döküldüler. Şevki Bey’in kahramanlığını yeni nesillerin bilmesi kime, ne zarar verir? Anzaklı conilerle dost olduğumuz doğrudur. Ne çare ki onlar dostluğumuzu kötüye kullanıp lağım kazarak askerimize büyük zarar verdiler. Yarbay Tevfik’i ve birliğini kurtarmak için Albay rüştü’nün fedakarlığı işlenmez mi? Belki filmi İngiltere ve eski sömürgelerinde pazarlamak gayesi güdüldüğünden dolayı Churchill’in Çanakkale’de zehirli gaz kullanmak için Avam Kamarası’ndan “Evet savaşlarda zehirli gaz kullanmak yasaktır; Türkler müslümandır, dolayısıyla insan sayılmazlar, zehirli gaz kullanmamızda bir sakınca yoktur diyerek etki istediğinden söz edilmek istenmemiş olabilir. Fakat gelecek nesillere, bugünlere nerelerden gelindiğini göstermek bakımından, hatırlatılamaz mıydı? Mehmed Niyazi / 28.3.2005

...

Yorum

Bu eser hakkında henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yazan siz olun.

Yayınlanacak yorumunuza bir başlık yazın: Yorumunuzu yazın: