
Mimar Sinan
Suphi Saatçi
Ötüken Neşriyat, İstanbul 2010 ISBN: 978-975-437-539-8
Dil: Türkiye Türkçesi Türü: Kitap Alt türü: Biyografi
Dış bağlantı: http://www.otuken.com.tr/kitapdetay.asp?kitapID=472
Bu eseri üyemiz İskender temin etmiştir. Kaynağına ulaşmak için tıklayınız
Türk kültür ve sanat tarihinin en büyük simgesi olan Mimar Sinan, anıların bizzat kendi dilinden verilen Tezkiretü’l-Bünyan adlı yazma kaynakta toplamıştır.
Saî Mustafa Çelebi tarafından kaleme alınan bu yazma Sinan, çocukluk çağından mimarbaşı oluşuna ve ömrünün sonuna kadar başından geçen olayları hikâye etmektedir.
Büyük ustanın özellikle tasarlayıp inşa ettiği Şehzade Camii, Kırkçeşme Su Tesisi, Süleymaniye Camii, Mihrimah Sultan bahçesinde su dolabı, Büyükçekmece Köprüsü ve Edirne’deki Selimiye Camii’nin yapılışları sırasında yaşanan zorluklar ve sıkıntılar anlatılmaktadır.
Bu eserlerin yapılış hikâyelerinin etrafında gelişen olaylara ve çarpıcı diyaloglara da yer veren Sinan, en çok cihan padişahı Kanunî Sultan ile olan tartışmaları ilgi çekmektedir. Mimar Sinan’ı bize en çok yaklaştıran, onun bakışı ve dünya görüşü hakkında önemli ipuçları veren bu yazma, elimizde bulunan en değerli belge niteliğindedir.
Yorumlar:
Koca Sinan Bir İtalyan mimarlık tarihçisi kitabında, “Bizdekiler ya mimar ya da mühendis; Sinan ise hem mimar hem de mühendistir.” diyor. Hep düşünmüşümdür; Mimar Sinan acaba İtalyan, Alman, Fransız, İngiliz olsaydı, hakkında yazılan eserler kütüphanelere sığar mıydı? Bundan yirmi yıl öncesine kadar Napolyon hakkında seksen bin küsur, Goethe hakkında yirmi iki bin küsur eser yazıldığını düşünürsek, Sinan hakkında yazılacaklara dair bir fikir sahibi olabiliriz. Bizde Sinan için yazılanlar iki elin parmaklarını geçmez. Bu bizim milli ayıbımızdır.
Prof. Dr. Suphi Saatçi’nin, “Bir Osmanlı Mucizesi Mimar Sinan” adlı çalışması Ötüken Yayınevi’nin ciddiyeti ve zarafet anlayışıyla buluşunca, günışığına milli ayıbımızı örtecek cinsten bir kitap çıkmış. Suphi Saatçi, kültür meselelerinin önemini idrak etmiş, seçkin bir bilim ve sanat adamımızdır. Bilindiği üzere Mimar Sinan’a dair en önemli kaynak “Tezkiretül Bünyan”dır. Sinan’ın anlatması üzerine, Sai Mustafa Çelebi tarafından kaleme alınan bu eser, emsalsiz sanatkârımızın mimarbaşı olduktan sonra yapımlarını üstlendiği, Şehzade Camii, Kırkçeşme Su Tesisleri, Süleymaniye Camii, Mihrimah Sultan bahçesindeki su dolabı, Büyükçekmece Köprüsü ve Selimiye Camii’ne dair hatıralarıdır.
Kitapta “Tezkiretül Bünyan”ın, Suphi Saatçi tarafından sadeleştirilmiş metnini de bulmaktayız. Bu tarihî metni Saatçi’nin bizzat sadeleştirmesi son derece isabetli olmuş; zira hem o zamanki dile, yazıya, mimarlık kültürüne vâkıf olmak, hem de edebi yanının bulunması gerekir ki bütün bu vasıfları Saatçi’nin şahsında topladığını, yaptığı sadeleştirmenin herhangi bir bölümünü okuyan teslim eder.
Sinan anlatmaya Cenab-ı Allah’tan, Hz. Peygamber’den başlamış, dört halifeye geçmiş, tabii Efendimiz’in torunları Hasan ile Hüseyin’i de ihmal etmemiş. Saatçi’nin ne kadar başarılı olduğunun görülmesi bakımından eserin bir sayfasını açıyor, karşıma çıkan ilk halife hakkında yazılanların sadeleştirmesini sunuyorum; “(Birinci dost, O), hakikat Kâbesinin mihrabı, doğruluk ve temizliği birleştiren yolun kandili, peygamberlerin serdarı Hz. Muhammed’in mağara arkadaşı, din Kâbesinin taşı, dört seçkin dostun en gözdesi, iki cihan Rabbi’nin elçisinin yerine geçen, azim sahiplerinin önderi, eski dost, Hz. Ebubekir Sıddîk’dır. (Allah ondan razı olsun.) Nazım; Peygamber’in mağara arkadaşıdır Sıddîk Onun gam ortağıdır Sıddîk” Her Edirne’ye gidişimde Selimiye’nin önünde uzun süre dikilir, bakarım; ayrılırken sanki içimden bir şeyler kopar. O ulu mabedi seyrederken, semavi bir şiir okumuş, bin yıl süren bir rüyaya dalmış gibi olurum. Son gidişimde, bir süre önce bir Alman bilim adamının geldiğini, iki ay her gün camiyi ziyaret edip tetkikler yaptığını, ayrılırken de şu gerçeği dile getirdiğini söylediler: “Büyük Sinan hiçbir şey yapmasaydı; sadece şu minberi yapmış olsaydı, dünya sanat tarihinde baş köşeyi alırdı.” Rivayet edilir ki, Lozan Andlaşması görüşüldüğü sırada Venizelos, Lord Curzon’dan Edirne’nin kendilerine verilmesini istemiş Ünlü Türk düşmanı da şöyle demek zorunda kalmış: “Verelim Venizelos; fakat Selimiye’yi ne yapacağız? Yıksak bize barbar derler, Selimiye ile Edirne’yi size versek zalim derler; söyle zalim mi, barbar mı olalım?” Koca Sinan ruhunda oluşturduğu mührü, toprağa öyle azametli basmış ki, beldenin tapusunu ebediyete kadar milletimize çıkarmış. Eser öyle güzel basılmış ki, Ötüken Yayınevi adeta estetik zevkini konuşturmuş. İnsanın, “bizim ülkemizde de kitap basılıyormuş” diyesi geliyor. Kağıt, renk seçiminden basımın en ufak ayrıntısına kadar gösterilen titizlik, Saatçi’nin emeklerini daha cazip hale getirmiş. Okur-yazarlığın takdir edildiği bir ülkede böyle bir eser hakkında ne kadar yazılıp çizileceğini tasavvur etmek güç, ne yazık ki bizde “tıs” yok. Suphi Saatçi, bu eseriyle milletimize borcunu ödemiştir. Ona yol gösterecek noktada kendimi asla görmüyorum. Ama ben onun yerinde olsam, kesinlikle Mimar Sinan’ın peşini bırakmam. “Tezkiretül Bünyan”da altı eserinin hikâyesi anlatılıyor. Halbuki Saatçi’nin de yazdığı üzere Koca Sinan’dan bize dört yüz civarında eser kalmıştır. Saatçi, önce dört başı mamur bir Mimar Sinan biyografisi yazmalı; sonra tek tek eserlerine yönelmeli. Şimdilerde bu işi ondan daha iyi yapacak kimse olduğunu zannetmiyorum; mesleği ve kültürü biçilmiş kaftan. Elbette bu bir ömür ister; belki de bir ömür yetmez. Ama günümüzde bundan daha hayırlı bir işe tahsis edilmiş bir ömür olabilir mi? Mehmed Niyazi, Zaman 11.09.2006
...
Yorum
Bu eser hakkında henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yazan siz olun.