
Pan-İslâmizm'den Büyük Asyacılığa: Osmanlı İmparatorluğu, Japonya ve Orta Asya
Ali Merthan Dündar
Ötüken Neşriyat, İstanbul 2006 ISBN: 978-975-437-579-4
Dil: Türkiye Türkçesi Türü: Kitap Alt türü: Tarih
Dış bağlantı: http://www.otuken.com.tr/kitapdetay.asp?kitapID=517
Bu eseri üyemiz İskender temin etmiştir. Kaynağına ulaşmak için tıklayınız
A.B.D., İngiltere, Japonya ve Türkiye Cumhuriyeti resmî arşiv kayıtlarına dayanarak hazırlanan bu çalışma, Türk-Japon ilişkilerine farklı bir açıdan yaklaşmakta, iki ülke tarihinin karanlıkta kalan bir dönemine ışık tutmaktadır. Bu incelemede, iki ülkenin siyasî durumu, Orta Asya ile olan ilgilerinin tarihî arka plânı verilmiş, daha sonra burayla ilgili politikalarını oluştururken temel olarak aldıkları fikrî altyapı, insan unsuru ve propaganda faaliyetlerinin içeriği incelenmiş, tarafların yürüttüğü siyasetin kesişen ve örtüşen noktaları ortaya konmaya çalışılmıştır. Pan-İslâmizm, Pan-Türkizm, Pan-Turanizm, Pan-Asyacılık ve Büyük Asyacılık kavramları tarihî süreç içinde incelenmiş, bu akımların Orta Asya halkı ve propagandistler için ne anlam taşıdığı irdelenmiştir.
Yorumlar:
HAYATI KURŞUNLA NOKTALANAN MACERACI ŞEHZADENİN BİLİNMEYEN ÖYKÜSÜ İLK DEFA ORTAYA ÇIKTI
PU-Yi, Çin'in son imparatoruydu. Bilmeyenler, Pu-Yi'nin hazin hikáyesini Bertolucci'nin dokuz Oskarlı "Son İmparator" filminden öğrendiler. Tahta iki yaşındayken çıkmış ama ihtilálciler tarafından sarayına hapsedilmişti. Japonlar, İkinci Dünya Savaşı öncesinde, 1934'te Pu-Yi'yi Mançurya'ya götürmüş, orada kurdukları kukla yönetimin başına geçirmiş, imparator ilán edip Mançurya tahtına geçirmişlerdi. Pu-Yi savaş sonrasında Ruslar'a esir düştü, Çin'e iade edildi, senelerini bir hapishanede geçirip serbest bırakıldı ve 1967'de dünyadan ayrılana kadar, Pekin'de bahçıvanlık yaptı. Ama, bu Japonya macerasının pek kimselerin bilmediği bir tarafı daha vardı: Dünya savaşı öncesinde, Rus hákimiyetindeki Doğu Asya'ya hakim olmak isteyen Japonya, buralarda kurmayı tasarladığı uydu devletlerin başına geçirmeyi tasarladığı adayları soylular arasından seçmişti: Mançurya tahtına Çin'in eski imparatoru Pu-Yi'yi ve Doğu Türkistan tahtına da bir Osmanlı şehzadesini, İkinci Abdülhamid'in büyük oğlu Selim Efendi'nin çocuğu Şehzade Abdülkerim Efendi'yi...
Pu-Yi Pekin'den sürgün edilmesinden sonra Japonlar'ın yanına gitmişti, 1924'te ailesiyle beraber Türkiye'den sınırdışı edilen Şehzade Abdülkerim Efendi de, Suriye'de idi. Japonlar tarafından davet edilen şehzáde, Beyrut'tan yola çıktı, haftalar süren bir yolculuktan sonra Kobe'ye ulaştı, burada törenlerle karşılandı ve Tokyo'ya geçti. Ama kısa bir müddet sonra Japonlar ile arası açıldı, taht beklentisinin yerini can korkusu aldı ve Japonya'yı terkedip önce Doğu Türkistan'a, oradan da dünyanın öbür ucuna, New York'a gitti.
1935 Ağustos'unun ilk haftasında, 43. caddedeki küçük bir otelin odasında, bahtsız şehzadeyi elinde bir tabanca olduğu halde şakağından vurulmuş vaziyette buldular. Abdülkerim Efendi'nin ölümü, polis raporlarına "intihar" diye geçecek ama ailesi cinayete kurban gittiğine inanacak, şehzadenin iflas etmiş olan Türkistan politikasının intikamını almak isteyen Japonlar tarafından öldürüldüğünü söyleyeceklerdi. Osmanoğlu ailesinin birçok mensubundan bundan senelerce önce dinlediğim bu hüzünlü hadiseyi yeniden hatırlamamın sebebi, hafta içerisinde okuduğum bir kitap: Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Japon Dili ve Edebiyatı öğretim görevlisi Dr. Merthan Dündar'ın yeni çıkan "Panislámizm'den Büyük Asyacılığa" isimli eseri... Doktora tezi olan bu çalışmasını Japonya'da hazırlayan Dr. Dündar, eserinde Türkiye'de bugüne kadar üzerinde pek durulmamış olan konularda, mesela Japonlar'ın Türkistan politikaları, Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki Panislámizm hareketinin Panasyacılığa dönüşmesi ve Osmanlı İmparatorluğu ile Orta Asya hanlıkları arasındaki münasebetler gibi konularda önemli bilgiler veriyor. "Panislámizm'den Büyük Asyacılığa" isimli eserinde, uzak diyarlardaki ülkelerle geçmişteki maceralarımızı ortaya koyan Dr. Merthan Dündar'ı böylesine şık bir ilmi çalışma yaptığı için tebrik ediyorum.
Murat BARDAKÇI, Hürriyet (10 Eylül 2006)
...
Yorum
Bu eser hakkında henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yazan siz olun.